Navigation

4 Online Ziyaretçi

Rüyanın Mahiyeti ve Çeşitleri

Tarih : 2011-03-06, Okunma : 3309,

RÜYANIN MAHİYETİ ve ÇEŞİTLERİ

Rüya, uyku halindeki görüş veya görülen şey demektir. Rüya, ne suretle vuku
buluyor, kaç kısma ayrılır? Bu bir nevi idrak midir? Yoksa hayalât ve evhamdan ibaret
midir? Bu hususa dair hadis-i şerif kitaplarında, ilm-i kelâmda, psikolojide birçok
tezler vardır. Bunların hulâsası şöyledir:

Rüyalar, İbn-i Mâce'nin Avf ibni Mâlik'ten rivayet ettiği bir hadis-i şerife nazaran üç
kısımdır:

1. insanları mahzun etmek için şeytan tarafından ika edilen bazı hâilevî, korkunç
rüyalardır. Yüksek bir yerden düşmek, köpek tarafından ısırılma, (yılan gibi muzır
canavarların hücumu) gibi... Bunlar esas ve asılsız şeylerdir. İnsan böyle bir rüya
görünce (derhal) Cenâb-ı Hakk'a sığınmak ve bunu başkalarına hikâye etmemelidir.

2. İnsanın uyanıkken ehemmiyetle meşgul olduğu şeylere ait gördüğü rüyalardır.
Bunlar da birer kuruntu veya inhiraf-ı mizaç neticesi olduğundan esassız şeylerdir...

3. Nübüvvetin kırk altı cüz'ünden bir cüz'ü addolunan rüyalardır. Bunlar taraf-ı
ilâhîden birer beşaret veya inzar (kurkutma) mahiyetinde olup, bunları bir kısım
melekler ümmülkitaptan telâkki ederek uyuyanların ruhlarına ilham ederler...
(Câmiussağir şerhleri)

Birinci ve ikinci kısım rüyalar, birer rüyayı bâtıladır. Bunlara din lisanında "hulüm"
denir. Cem'i: Anlamdır. Bunlar karma karışık şeyler olduğundan "Adğâsi ahlâm" da
denir. Adğâs, yaşı kurusuna karışmış ot demetleri demektir.

Üçüncü kısım rüyalara ise birer "rüyayı sâdıka" denilir. Bu sâdık rüyalar, doğru sözlü,
temiz ve pak yürekli, nezih itikatlı zatlara alelekser nasip olur. Ve bu halde bunlara
"rüyayı sâliha" adı da verilir...

Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz'e 23 sene vahy-i ilâhi nazil olmuş ve bu vahiy ilk altı
ay zarfında lihikmetin rüya-yı sâliha suretiyle tecelli etmiştir. İşte bu itibar iledir ki, bu
kabil rüyalar birer hakikate tercüman olarak ilm-i nübüvvetin 46 cüzünden bir cüz
sayılmıştır. Nitekim bir hadis-i şerifte:

"Errü'yâüs sâlihati cüz'ün min sittetin ve erbaıyne cüz'ün mine 'n-nübüvveti"
buyurulmuştur.

Rüyalar, hukemâya göre de şu iki kısma ayrılmıştır:

1. Afakî, bir hadiseye delâlet etmeyen, kuvve-i hayâliyenin bir neticesi olan esassız
rüyalardır. Bunlar ya insanın uyanıkken vuku bulan kuruntularından neş'et eder, veya
insanın mizacındaki tahavvülâttan ileri gelir. Nitekim insan çok düşündüğü, çok özle-
diği bir dostunu daima rüyasında, bir hasta da kendisini (suya karşı hararetinden




dolayı) çeşmeler, ırmaklar, pınarlar kenarında bulur. Bütün bu rüyalar hayâlât ve
evhamdan ibarettir..

2. Evvelce vuku bulmuş veya âtiyen vuku bulacak âfâkî bir hadiseye delâlet eden
rüyalardır ki, o hadiseye bilahare, uyanıklık hâlinde ıttıla'husule gelir.

Acaba insan, kendisince henüz meçhul olan bir hadiseden böyle rüya vasıtasıyla
nasıl haberdar olabiliyor?..

Bu mesele, hakikat-i insaniye ile alâkadardır. İnsanın hakikati yalnız şu beş hassadan
ibaret değildir. Belki insan asıl "nefs-i natıka" denilen ulvî bir ruhtan ibarettir. Bu
ruhun, bütün server-i hâdisatın mürtesim bulunduğu âlem-i melekûta manevî bir
ittisali vardır. Ruh, uyku halinde beden ile iştigalden âzâde kalınca bu melekût
âlemine teveccüh eder, bir âyineye karşısındaki eşya mün'akis olduğu gibi ruha da
melekût alemindeki hâdisat suretlerinden bazıları müntabi olur..

Ruh böylece kendisine mün'akis olan sureti, hiss-i müştereke nakleder. Kuvve-i
mütehavvile, bu sureti ya olduğu halde bırakır veya ona münasip veya zıd bir şekil
verir. Binaenaleyh insan uykudan uyanınca o sureti ya olduğu gibi sarih bir halde
mütehayyilenin verdiği şekilde veya bir nevi rumuzât ve işârât halinde tahattur eder.
Ve böyle başka bir şekil alan rüyalar tâbire, neye delâlet ettiğini tahmin ve tâyine
muhtaç olur.

Bu ikinci kısım rüyalar, birer rüya-yı sahihadır. Bunlar birer idrakten ibarettir. Bu kabil
rüyaların sıhhati, birçok vukuat ile bedahet mertebesine varmıştır. Bunun vukuunu
inkâr etmek, insanın hakikatini adem-i takdirden neş'et eder...

Üç misâl:

1. Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz, ashab-ı kiramıyla beraber emniyetler içinde
Mescid-i Haram'a girdiğini mübarek rüyasında görmüştü. Bu sarih ve âtiye ait bir
rüya-yı sâliha idi... Bir sene sonra umretü'l-kazâ vesilesiyle tamamen tahakkuk
etmiştir...

2. Hazret-i Yusuf (a.s.) , on bir yıldızın güneş ile ayın kendisine secde ettiğini
rüyasında görmüştü. Bu da âtiye (geleceğe) ait bir rüya-yı sâliha idi. Fakat sarih değil,
remz ve işaret hâlinde bir rüya idi. Muahheren on bir kardeşiyle beraber baba ve
anasının kendisine karşı secde-i şükranda bulunmaları suretiyle taayyün etmişti..

3. Nebiyy-i Zîşân Efendimiz, bir gece kendi himayesinde bulunan Huzâa Kabilesi
hakkında bir rüya görmüştü. Sabahleyin Hazret-i Aişe validemize Huzâa'nın bir
hadise karşısında kaldığını haber verdi. Aradan birkaç saat geçmeden Huzâa kabilesi
tarafından bir heyet gelerek Benî Bekir kabilesinin hücumuna uğramış olduklarını
Allah'ın Resulüne arz ettiler, işte bu da, maziye ait ve çok sarîh olan bir rüya-yı sâliha
bulunmuştur.

Velhasıl: Bu kabil rüyalar, Peygamber-i Zîşan hakkında birer vahy-i ilâhîdir ki, birer
fecr-i sâdık gibi tahakkuk eder.

Sulehâyı ümmet hakkında ise ilhâmât ve mübeşşirâttan ma'duttur. Nitekim bir hadis-i
şerifte: "Nübüvvet devresi nihayet buldu, yalnız müjdeleyici hadiseler kaldı ki, onlar



da birer rüya-yı sâlihadan (doğru rüyalardan) ibarettir." buyurulmuştur.

Diğer bir hadis-i şerifte de:

"Nübüvvet gitti, hitâme erdi; artık benden sonra nübüvvet yoktur. Ancak mübeşşirât
vardır ki, o da rüya-yı sâlihadır. Bu rüyayı ya bir insan kendi hakkında bizzat görür
veya bu onun hakkında başkası tarafından görülür." buyurulmuştur...

Şunu da ilave edelim ki: Bir insan, gördüğü böyle bir rüyayı, iktidar ve istidadı var ise
kendisi tâbir edebilir, başka bir zâta tâbir ettirecek, ise o zât; sâlih, âkil, adavetten
hali, nâsın ve zamanın ahvaline vâkıf güzel niyete sahip olmalıdır. Çünkü rüyalar
zamana ve eşhasa göre tebeddül eder ve rüyalar çok kerre tâbir edildiği veçhile
zuhura gelir. Bu cihetleri nazar-ı dikkate almak lâzımdır. Nitekim bir hadis-i nebevide:

"Rüyada istikrar yoktur. O tâbir edilmedikçe bir uçar ayak üstündedir. Fakat tâbir
edilince zuhura gelir." buyurulmuştur.

O halde rüyayı öyle herkese söylememelidir. Onu ya dosta veya tâbire vâkıf rey
sahibi bulunan bir zata hikâye etmelidir.


Ömer Nasuhi Bilmen

 


Son Eklenenler

En Son Arananlar

En Son Eklenenler

En İyiler

Dost Siteler

web hosting Rüya Tabirleri Rüya Tabirleri

  Site Map   Forum  Arsiv GoogleBot  Google  xml  dizi  Webmaster   Aşk  xml  Rss  Resimler  Oyun  Hadisler  Dizi  Geyik  Ataturk  Kaybolan Yıllar  Sohbet  Yemek Zamanı  Komik  Google  Smf  vBulletin  Cep Tel.  Duyurular   Secme  Konya  konular  Son Mesajlar  Son Konular  aşk arşivi  seo arşivi  Site Arşiv  Site Haritası  Video  Sitemaps txt  metacafe  domain sorgula  Kültür  Msn Anlık İleti  Wap1  Wap2  Wap Forum  XML  Arama Sitesi  Fıkra Hikaye  Sohbet  Forum  Toplist  Belgeseller  Ruya Tabirleri  Twitter  seviyorum  AnaSayfa  Müzik Kutusu  Site Map  Arsiv  Dizi  Tarih  Müzik  xml  Profils  Rss  Url List  Şarkı Sözleri  Yemek Tarifi  Kuran Dinle  Birtanen  Sağlıklı Yaşam Merkezi  Program İndir  Pagerank Sorgula  Muhammedi Bir Site  Günlük Gazeteler  Video İzle  site haritası  Cevapsız Konular